Salı, Mart 29, 2011

PERU LİMA


27.03.2011
Paracas’tan Lima’ya oltrusa firmasının otobüsüyle geliyorum. Peru’ya geleceklere bilgi. Bu firma Cruz del Sur ‘dan daha ucuz ve bence daha iyi. Otelim  Lima’nın şık semtlerinden  Baranco’da.
Hemen kendimi sokaklara atıp keşfe çıkıyorum.  Lima deniz kenarında Antalya gibi denizden yüksek kıyıda şık evleri olan bir şehir. Ülkenin üçte biri bu şehirde yaşıyor.

TEPEDEN OKYANUS
İspanyol Pizarro 1535 de krallar şehri denen Lima’yı kuruyor ancak 1746 da büyük bir depremde şehir yerle bir oluyor. 1821 de Arjantinli San Martin şehir İspanyollardan kurtarıp bağımsızlığını sağlıyor. Şili ile 1881 de yaptığı savaşı kaybedince şehir talan ediliyor.
Baranco1874 de şehre dahil oluyor.

TİYATRO EKİBİ
Bugün dünya tiyatrolar günü olduğu için sokaklarda tiyatrocular dolaşıyor ve meydanda gösteri yapıyorlar. Meydanda buradaki her meydanda olduğun gibi büyük bir kilise var. Etraf Pazar günü gezmeye gelen insanlarla dolu. Bu bölge sanatçıları ile meşhur. Nitekim sokaklarda el işi satanlar ,resim yapanlar, müzik çalanlara rastlamak mümkün.
Deniz kıyısına ine bir köprünün altı şık lokantalarla dolu. Foça’da olduğu gibi burada da lokma yapılıyor ama buradaki bedava değil.

LOKMACI KADINLAR
Turist arabasına çocuklarla beraber biniyorum ve ara sokaklar dahil bu bölgeyi geziyorum.

28.03.2011
sabah erkenden   mikro denen minübüslere atlayıp şehrin merkezine gidiyorum. biu mikrolar çok pratik ama hem devamlı korna çalarak gürültü kirliliği  ve çok eski oldukları için de hava kirliliği yapıyorlar. Belli köşelerde adamlar mikroların plakası alıyor ve bir listeye yazıyor, muavin de bu adamlara para veriyor.  Nasıl bir kontrol sistemi tam anlamadım.
. Peru’da nisan başı seçimler olduğu için her yer afişlerle donanmış. Şehirde dolaşırken bir grup yaşlı insan da şimdiye kadar hiç adını duymadığım birini destekliyorlar. Bana da broşür veriyorlar. Ben oy kullanmıyorum desem de propaganda kağıdını saklamamı istiyorlar.
Lima çok modern ve güzel bir şehir. Geniş ağaçlı caddeleri, bisiklet yolları, meydanları ve yemyeşil parkları, avlulu renk renk kolonyal  evleriyle gezilmesi keyifli bir şehir. Burada artık sırtlarında yük taşıyan Perulu kadınlar yok. Her şey çok modern.
İlk önce Plaza de Armas meydanına gidip katedrali geziyorum. Burada katedraller müze gibi para verip rehberle geziyorsun.

PLAZA DE ARMAS VE KATEDRAL
Oradan şehrin diğer meydanların da yürüyorum. Çin mahallesine gidip yemek yiyorum.  Dünyanın hemen hemen bütün büyük şehirlerinde Çin Mahallesi var bir tek İstanbul’da Çin Mahallesi kuramamışlar. Ayrıca hemen her yerde Çin lokantaları var. Nispeten ucuz olduğu için insanlar tercih ediyor. Üç kap yemeği 4 TL ye yiyebiliyorsunuz.
Oradan şehrin diğer ucundaki Larco müzesine gidiyorum. Larco zengin bir adam arkeolojiye merak sarıyor ve inanılmaz bir koleksiyon topluyor.
İnka öncesi ve sonrası çeşitli seramikler ve yaşam şeklini anlatan eserler var. Ayrıca bu müzenin erotik seramikleri de çok meşhur. Her türlü pozisyonda seks yapan insanların seramiklerini yapmışlar. Bazıları gerçekten çok komik.

EROTİK HEYKELLER
Dönüşte bizim mahallede İstanbul diye bir lokanta görünce hemen içeri dalıp kim bu Türk bakıyım diye soruyorum. Lokantanın sahibi Patricia çok şeker bir kadın. Mehmet diye adanalı bir türkle gemide çalışırken tanışıyor ve evleniyorlar. Mehmet gemide olduğu için tanışamıyorum ama Patricia ile laflıyoruz ve çok yorgun olduğun için ertesi gün gelmeye söz verip ayrılıyorum.
Otelde dinlenip akşam herkesin çok güzel dediği Ayahuasca diye bir bara gidiyorum. Pazartesi ve saat erken olduğu için bar epey tenha. Çok güzel bir dekorasyonu var. Eski büyük bir ev. Chichalı margaritayı keyifle mideye indiriyorum.

BAR BU ŞIK EVDE
29.03.2011
Bugün gezimin son günü. Bundan sonra akrabalarım ve kızımla vakit geçireceğim için bu faslı  geziye dahil etmiyorum.
Miraflores diye yine buranın güzel semtlerinden birini gezmeye gidiyorum. El işlerinin satıldığı çarşıda dolaşıp deniz kenarına iniyorum. Hava epey soğuk. Biz de bahar başlarken burası sonbahara dönüyor. Hava puslu. Deniz kenarını çok güzel düzenlemişler. Tepeden okyanusun dalgalarını görebiliyorsunuz.
Denize karşı şık bir lokanta da ceviche yiyorum. Bu yaz sizlere bol bol ceviche yapacağım.:)
Daha sonra Patricia’ya uğrayıp ona türk yemekleri tarifi veriyorum.
Akşam kaldiğim otelde sohbet ediyoruz. daha doğrusu otelin sahibi ve orada kalan fransız kızlar sohbet ediyor ben de anlamaya çalışıyorum. Bu otelde kalanlar genellikle burada çalışıyor ve uzun süreli kaldıları için aile gibi olmuşlar.  Bir de STK larda çalışanlar var. sanaırım AB fonlarından yaralanıyorlar.  otelin sahibi çocuk çoşup bize pico sour ikram edip duruyor.
Beni izleyen herkese sevgilerimi yollayıp bu geziyi burada noktalıyorum.
başka gezilerde buluşmak dileğiyle.
Yahu ben hani yorulmuştum ve ara verecektim gezmelere. Gezinin sonu gelince işler biraz değişti..:)))
PATRİCİA İLE

Hiç yorum yok: