Pazar, Mart 06, 2011

BOLİVYA TUZ GÖLÜ-ÇÖLÜ

25.02.2011
Sabah erkenden pılımı pırtımı toplayıp sınırın yolunu tutuyorum. Sınır bir köprüden ibaret. Yürüyerek geçiyor vizeni alıyorsun. Bolivya’da Eva Moreles’in ülkesindeyim.
SINIR
Eva Morales daha önce koka yetiştiricisiyken daha sonra sendika lideri oluyor ve 2005 de cumhurbaşkanı seçiliyor. Koka ya evet kokaine hayır sloganıyla çıkıyor Amerikan ilaç firmasını ülkeden atıp yerli halka pek çok hak tanıyor. Ülke adını Latin Amerika’nın tarihi kurtuluş savaşçısı Bolivar’dan alıyor. Latin Amerikanın denize sınırı olmayan tek ülkesi. Ülke çok yüksek ve dağlarla kaplı.
Bolivya’ya girince Otobüsler, evler, insanlar her şey yoksullaşıyor. Bolivya doğal kaynakları en çok olan ve en fakir Latin Amerika ülkesi. Yıllarca Avrupalılar altınını, gümüşü alıp götürmüşler. Çok zengin lityum yatakları var.
TUPİZA

Sınırdan hemen bir otobüse atlayıp iki saat ötedeki Tupiza’ya gidiyorum. Burası da çölün ortasında dağların arasına sıkışmış bir şehir. Geniş şapkalı, kat kat mini etekli, uzun saç örgülü, çeşit çeşit şapkalı esmer kadınlar buranın özelliği ve güzelliği. Güneşten yanmış tenleri, sırtlarına bağladıkları renk renk örtüleriyle ortalıkta dolanıyorlar. Örtülerin içinden bir çocuk başı çıkıyor bazen. Böylece elleri boş kalıyor ve onlarla da bir şeyler taşıyabiliyorlar.


Pazar yerini dolaşıyorum çeşit çeşit meyvalar var. Küçük bir lokantada çorba içiyorum. Dönüşte beni görünce şaşacaksınız. Dal gibi oldum. Bu iyi mi kötü mü çok emin değilim.
Tepeden şehrin seyredilebildiği tepeye çıkıyorum. Çikolata alıyım derken bir de bakıyorum ufacık Bolivya şehrinde saray çikolatası üzeri Türkçe yazılı.
Yarın dört gülük bir turla çevreyi dolaşmaya çıkıyorum.
PARKTA SOHBET



26-28.02.2011
4X4 arabalarla dört günlük tura dört kişi çıkıyoruz. Kate gazeteci Avustralyalı, Tylar –Amerika ve Avustralyalı öğretmen Kate’in kocası,Ilonya bilgisayarcı Hollanda. İlonya 5 aydır bütün uzak doğuyu, yeni Zelanda ve Avustralya dahil çektiği fotoğraflarını koyduğu diskini çaldırdığı için tur biraz geç başlıyor. Burada hemen hemen herkes bir şeyler çaldırmış. Umarım ben sağ salim dönebilirim.
AY VADİSİ

Bütün ekip keyifli ve çok iyi niyetli. Şoförümüz Daniel ve aşçımız Alicia ile yola çıkıyoruz. Geziyi gün gün anlatmak imkansız. Fotoğraflardan göreceksiniz. Devamlı değişen hava şartları, atmaca ağaç şeklinde çölde kayalar, dağlar, renk renk göller, çöl, kaplıcalar, flamingolar ve inanılmaz doğa güzelliklerini geziyoruz.
FLAMİNGO DİNLENİYOR

Kaldığımız yerler basit köy evleri ama yatak örtüleri çok şık. Alicia ocak ve tüp dahil her şeyi yanında taşıyor ve bize üç öğün güzel yemekler yapıyor. Akşamları taşlarla 21 oynuyoruz. Kaybedenler pek üzülüyor. Taş bile olsa kaybetmek insanlara zor geliyor. Şarabımız, biramız, romumuz var.

KAPLICALAR
En son durağımız tuz çölü. Ancak bizim oraya vardığımız gün çok fazla yağmur yağdığı için tuz çölü olmuş tuz gölü. Ancak bu çok özel bir durummuş zira göl ile gökyüzünü birbirinden ayırmak imkansız oluyor. Tuz çölü göz alabildiğine uzanıyor. 12000km2 alanı kaplıyor. Eskiden çok daha büyükmüş. Şimdi de yağmur yağınca topraktan tuzu ortaya çıkardığı için bir miktar büyüyormuş.
TUZGÖLÜ
Mitolojiye göre And dağları ortaya çıktığı zaman bu bölge okyanustan ayrılıp oluşmuş. İçerde kalan büyük balıklar da ada olmuş. Olağanüstü bir görüntüsü var. Tuzdan yapılma bir otelde kalıyoruz. Su dahil hiçbir lüks yok. Ama bizim keyfimize diyecek yok. Güneş
GÜN DOĞUMU
1.03.2011
Sabah 5 de kalkıp gün doğumunu görmeye gidiyoruz. 12000 km2 bir alan kaplıyor tuz çölü. Yüzde 40’ında lityum var. Yakındaki kasaba tuzu ufak çapta işleyip satıyor. Çölün orta yerinde tuzdan şık bir otel var ve tabii ki Japonlar. Gün doğumu seyredip, kahvaltımızı bu şık otelde yapıp komik komik fotoğraflar çektiriyoruz ve çok eğleniyoruz. Beni Uyuni’ye bırakıp onlar Arjantin’e doğru yola çıkıyorlar. Mayısta İstanbul’da buluşmak üzere sözleşiyoruz.


Uyuni turistik bir şehir. Kendimi hoş bir otel buluyorum. Koca bir yatak ve odada TV. Bu kadar lüks fazla. Hatta sıcak su bile var.
Uyuni’nin meydanında oturup etrafı dolaşıp bir şeyler yiyorum. Fransız bir adamla sohbet ediyoruz. Hafta sonu Uyuni’de de festival varmış. Her tarafta çeşitli maskeler, komik kıyafetler, su tabancaları ve su dolu balonlar satılıyor. Gençler şimdiden bu sulu dolu balonları birbirlerine atıp cıyaklayıp eğleniyorlar. Buradaki festivallerin bir özelliği de birbirine su atmakmış

1 yorum:

Adsız dedi ki...

güney amerika inanılmaz bir coğrafya hep hayalini kurduğum yerleri gezmişsin ama ne kadar az yazmışsın orada yasadıklarını. daha detaylı yorumlar eklersen sevinirim en azından türkiyeden güney amerikaya gitmeyi düşünenler için daha faydalı bir rehber olabilir.