Çarşamba, Mart 23, 2011

PERU AREQUİPA COLCA KANYONU

18.03.2011
Arequipa Peru’nun güneyinde volkanlarla çevrili modern, iklimi pek fazla değişmeyen bir şehir.  Buraya beyaz şehir diyorlar ve bu adı hak ediyor. Şehrin büyük bir kısmı beyaz volkanik taşlarla yapılmış. Bu taşlar yumuşak bir yapıya sahip olduğu için hem burada meydana gelen depremlere karşı dayanıklılık hem de yalıtım sağlıyor. Ayrıca işlemesi kolay olduğu için şehirdeki kiliselerin girişleri Mardin’deki gibi bu taşlar oyularak süslenmiş.
Estelle ile kaldığımız hostel çok keyifli. Bahçesinden muhteşem gün batımını izleye biliyorsun. Arequipa’da sabahları hava tamamen açıkken akşam üzerleri bulutlanıyor bu da muhteşem gün batımlarına sebep oluyor.
Şehirde pek çok kilise var. En meşhur yerlerinden biri Santa Catalina manastırı. Bütün bir bloğu kapsayan çok geniş bir alana yerleşmiş. 1580 de zengin bir dulun kurduğu bu manastıra zengin ailelerin kızları alınıyor ve kızını buraya veren her aile manastıra bu kızın kalması için bir kompleks yaptırıyor. Burada yatak, çalışma ve oturma mekanı ve bir de mutfak bulunuyor. Bu komplekslerin büyüklüğü yaptıran ailenin parasına göre büyüyor.
MANASTIRIN BAHÇESİ
18 yy da kilise bu duruma müdahale ediyor ve özel odalar kaldırılıp ortak mutfaklar ve yatakhaneler yaptırılıyor.
Ancak 1970 den sonra manastır gezilmesi için açılıyor. Şu anda manastırın arkasında 25 kadar rahibe yaşıyor.  Ve ancak hasta olurlarsa ya da çok acil durumlarda dışarı çıkıyorlar. Manastırın için inanılmaz güzel avlularla dolu.
Colca kanyonu için rezervasyon yaptırıp her şehirde olduğu gibi burada da bulanan mercado dedikleri pazarı geziyoruz.  Olmazsa olmaz meyva suyumuzu içiyoruz. Kiliseleri, güzel avlular içindeki beyaz evleri gözetliyoruz.
 PLAZA DE ARMAS
Burada meşhur bir Türk lokantası var. Melahat ve kardeşi de sahipleri. Güzin ara dediği için oraya gidip Melahatı soruyorum İstanbul’da diyorlar. Ben sanıyorum ki İstanbul’a gitmiş. Sonradan ortaya çıkıyor ki İstanbul diye bir restoranları daha var ve Melahat orada buluyor. Bunu ancak iki sonra anlayabiliyorum.
Akşam hostelde kendimize bir ziyafet çekip erkenden yatıyoruz. Zira yarın saat 3 de yola çıkacağız.
19.03.2011
Sabah 3 de dünyanın 2. en derin kanyonu olan - 3191 metre -Colca kanyonu için yola çıkıyoruz. Grubumuz 7 kişi. 4 saat gittikten sonra Chivay diye bir köyde kahvaltı ediyoruz ve ilk defa bir kahvaltıda zeytin veriyorlar.
COLCA KANYONU
Oradan condorları – sözlükte Güney Amerika akbabası deniyor ben şimdiye kadar blogda kartal dedim.- izleme tepesine gidiyoruz. Ancak oraya varmamız saat 9 u bulduğu için condor görme şansımız epey az zira esas sabahları uçuyorlarmış ve en 56 tanesi birden uçarken görülmüş.
Daha önce de yazdığım gibi bu condorlar İnkalar için gökyüzünü temsil ediyor ve puma, yılanla birlikte en önemli kutsal hayvanlar.
İnanılmaz bir şey oluyor ve bir condor süzülüyor gökyüzünde. İki kanadını açınca 3,5 metreyi olan condor süzülerek 5 dakika kadar uçuyor. Ben resmen büyüleniyorum ve fotoğraf falan çekmiyor sadece onun gökyüzünde süzüşlünü izleyip İknaların niye onu kutsal saydıklarını anlıyorum.
Oradan sonra 1200 m dimdik canyondan aşağı 3 saatte iniyoruz. Nehri geçip bir köyde öğlen yemeği yiyip tekrar tırmanmaya başlıyoruz. Köylerden geçip 3 saat yürüdükten sonra tekrar inip nehir kıyısındaki gece kalacağımız yere ulaşıyoruz. Dağların içinde havuzu olan basit bungalovlarda kalıyoruz. Yanımıza rom ve koka kola aldığımız için keyif yapıyoruz ve yüzüyoruz.
20.03.2011
Sabah 5 de kalkıp yola çıkıyoruz. Bugün dimdik 3 saatlik bir tırmanış var. Dolunay dağların arasından batıyor. Gençler alıp başlarını gidiyorlar ben dinlenerek etrafı seyrederek ve tabii yorgunluktan ölerek yavaş yavaş tırmanıyorum. Bazı gruplar katırlarla çıkıyor. Yol çok dar ve dimdik. Ama çok keyifli.
Sonunda tepedeki köyde ,Cabanaconda , kahvaltı ediyoruz. Buradaki her köyde kadınlar farklı şapkalar giyiyor ve şapkalardan evli mi bekar mı anlaşılıyor. Köy meydanında toplantı var. Özellikle yaşlı kadınlar işli şık elbiseleri ile meydana gelmişler. Bakınız fotoğraflar Colca kanyonu.


BU ELBİSELER 3000 SOLES YANİ BİN DOLAR
Daha sonra tekrar Chivay’a dönüp kaplıcalara giriyoruz. Yorgunluğun üzerine çok iyi geliyor. Akşam Arequipa’ya perişan bir vaziyette dönüyoruz.
21.03.2011
Bugün tembellik günü.  Farkındaysanız bu sıralar epey tembellik yapıyorum.
Sanctuaries Andinos diye bir müzeyi geziyoruz . Çok ilginç bir müze. Önce bir film izliyoruz. İnkalar volkanların zulümlerinden korunmak için genç kadınları kurban ediyorlar. Cusco’dan 167 km yürüyerek kutsal Ampata dağına gelip törenle kurbanın yanına koka yaprakları ve seramik kaplarda diğer malzemeleri koyup kurbanı bir battaniyeye sarıp kafasını kırıyorlar ve dağda karların içinde bırakıyorlar.
Donan cesetlerden 12 si  500 yıl sonra bozulmadan bulunuyor. Bunların en meşhuru Juanita. Buz prenses deniyor. Ancak zaman zaman bakıma alındığı için biz Juanita’yı göremiyoruz ama başka bir kurbanı  görüyoruz.
Gerçekten çok ilginç.  Hem tören hem de bozulmadan bulunan ceset ve eşyaları. Bütün eski medeniyetler yıllardır hep masum genç kızları ne kabahatleri varsa kurban etmişler.
Öğlen buranın meşhur yemeği olan ceviche lokantasına gidiyoruz. Tuzlu balık ben çok seviyorum.
Bir müze daha ziyaret edip hostelde keyif yapıyoruz.
Estelle ‘den güney Afrika ile ilgili bilgiler alıyorum. Beyazların %10 olduğunu, Pakistan,Afganistan ve Hindistan dan gelen Müslümanların  %20 olduğunu ilk defa öğreniyorum.
Akşam da Türk lokantasında yemek yiyelim diye gidiyoruz. Ancak dolu olduğu için yer bulamıyoruz ama Melahatın İstanbul isimli mekanda olduğunu öğreniyoruz.
Melahat 11 yıl önce kardeşi Perulu bir kadınla evli olduğu için buraya gelmiş ve başarılı bir iş kadını olmuş. O da Fransız bir adamla evlenince aile enternasyonal hale gelmiş. Falafel, humus ve köfteden oluşan yemeğimizi yiyip epey bir sohbetten sonra Estelle ile birlikte hostele dönüyoruz.
22.03.2011
Estelle vedalaşıyoruz. O sabahtan Puno’ya geçiyor ben de akşam Nazca’ya gideceğim ve bugün Melahat’la buluşacağız ve beni tipik bir Peru lokantasına götürecek.
Meydanda bir tören var. 2010 Nobel roman ödülünü alan Mario Vargas Llosa  Arequipa’ya geldiği için bütün okulla üniformalarıyla meydana gelmişler. Şehrin büyükler ve bando da  hazır. Mario balkondan bize el sallıyor. Herhalde bir konuşmada yapıyor.
Biz Melahat’la buluşup şık bir lokantada yemek yiyor ve sohbet ediyoruz.  Keyifli bir gün oluyor. Akşam otobüsle Nazca için yola çıkıyorum

Hiç yorum yok: