Perşembe, Mart 10, 2011

BOLİVYA LA PAZ VE COPACABANA

06.03.2011
Sabah Şeniza ile şehrin en kenar mahallesinde (Ceja) yani tepelerde kurulan bir Pazar yerine gidiyoruz. La Paz iki dağın arasından akan bir nehrin etrafına kurulmuş. Dağ deyince öyle ufak tefek bir şey zannetmeyin. Çok yüksek iki yamaçta evler. Nehir kenarında daha çok iyi halli insanlar oturuyor ve aynı zamanda iş merkezleri aşağıda. Yukarı mahallede ise yoksullar yerleşmiş.
YUKARIDAKİLER VE AŞAĞIDAKİLER ARASINDA 800 M FARK VARMIŞ

Pazarda mobilyadan bisiklete, sebzeden ete aklınıza ne gelirse satılıyor ve aşağı mahalleye göre çok ucuz. Şeniza Kanadaya götüreceği hediyelerin bir kısmını buradan alıyor. Etrafta parlak kumaşlardan bol etekli, sırtlarında renk renk torbaları, kalın uzun saç örgülü,örgülerin ucu ponponla süslü, başlarında lorel-hardy şapkalarıyla tombik kadınlar dolaşmakta. Başka yerlerde de kadınlar şapka takıyor ama daha çok güneşten korunmak için. Buradaki şapkaları kafada taşımak bile zor. Hava yağmurluysa şapkalarının üzerine naylon torba geçiriyorlar.bu kadınların kalın örgü saçlarını pek kıskanmıştım doğrusu. Sonra çarşıda satılan bu saçları kalın göstermek için içine koydukları ip örgüleri görünce içim biraz rahatladı. bir de dişlerinin kenarına altın kaplama yapıyorlar.hem zenginlik hem de koruma amaçlıymış.
Gençler daha çok eşorfman, kot ve tişört giyiyorlar.

SAÇLARI KALINLAŞTIRAN ZAMAZİNGOLAR
Öğleden sonra turizm firmalarını dolaşıp meşhur ölüm yolunu yapmak için bilgi topluyorum. Bir de şehir turu yapmak istiyorum. Karnaval dolayısıyla pazartesi ve Salı tatil olduğu için bütün müzeler kapalı. İnsanlar çok içip tehlikeli araba kullandıkları için iyi şirketler bisiklet turlarını da iptal etmişler.
Sokaklar çoluk, çocuk, gençlerle dolu. Herkesin üzeride bir yağmurluk, birbirleri su ve köpük atıyor ve çok eğleniyorlar.
FESTİVAL

La Paz’da bir iki hafta önce selden dolayı toprak kayması olduğu ve 800 ev hasar gördüğü için karnaval şenlikleri nisana ertelenmiş. Ama gençler dinler mi?
Akşam Şeniza’ya buluşup trucha denen çok lezzetli bir göl balığından yiyoruz. Sonra da şık mekanımıza gidiyoruz. Bütün gün sokaklarda sürtmek bu yükseklikte insanı çok yoruyor. O bu sabaha karşı Kanada’ya uçacak ben de daha mütevazi bir yere geçeceğim.
07.03.2011
Sabah erkenden yeni mekanıma geçiyorum. Merkeze daha yakın çok şık, çok zarif bir hostel. Öbür tarafa ödediğim paranın üçte biri.
KATEDRAL ÖNÜ

Bavulu bırakıp şehir turu bulabilir miyim diye yine kendimi sokaklara atıyorum. Bugün de şehir turu yapan otobüs çalışmıyormuş. Bu La Paz beni istemiyor diye karar verip yarın için Copacabana biletimi alıyorum. Yarın karnavalın son günü herkes evinde paçamama’ya yani toprak anaya dua edermiş. Bugün ise herkes sokaklarda. Sabahtan bira kasaları sokakları kaplamış. Herkesin elinde plastik bir bardak bira içiyorlar, bazıları da teybe müzik koymuş hem içiyor, hem dans ediyorlar. Yerlere çiçek yaprakları ve konfeti gibi üzerinde çeşitli iyi dilekler yazan kağıtlar atıyorlar ,bu kağıtları birbirlerinin boynuna da asıyorlar ve kapılarına arabalarına balonlar asıyorlar.
SOKAKTA DANS

Bir aileyi kapıların önünde teybe bir müzik koymuş, yerlere çiçek yaprakları atmış içerken görünce yaklaşıp iyi karnavallar diyorum. Çok hoşlarına gidiyor, hemen bana bira ikram ediyorlar ve anneanneyle karşılıklı dans ediyoruz. Sonra da içtiğin biranın bir kısmını yere döküyorsun. Bu paçamama alkolik herhalde. O kadar çok bira içiliyor ve dökülüyor ki.
KOLONYAL SOKAK

En sonunda iki Hollandalı çocukla özel bir şehir turu ayarlıyoruz. Rehberimiz Digo endüstri mühendisliğinde okuyor. Hollandalı çocuklar da liseyi bitirip 6 ay çalışıp para biriktirmişler ve bu geziye çıkmışlar. Ama esas meseleleri gezmek değil gönüllü çalışmak. Nitekim Peru’da çocuk yuvalarında çalışmışlar. Karnaval nedeniyle La Paz’a gezmeye gelmişler dönüp Peru’da gönüllü çalışmaya devam edeceklermiş. Çok akıllı, buranın tarihi ile ilgilenen, ne istediğini bilen iki genç delikanlı.
Bolivya’da 18 yaşındaki erkekler askere bir yıl için gidiyormuş. Eğer okuyorsan hafta sonları, okul öğleden sonra bitiyormuş, o zamanlardan askerlik eğitimi alıyormuşsun. Bana güzel bir sistem gibi geldi.

Şehri tepeden gören bir yere gidiyoruz. Orada aşağı mahalle ve yukarı mahalle ayrımını çok net görüyorsun. Fakat devamlı yağmur yağdığı için ortalık sisli.
Daha sonra Morales’in çalışma mekanı da olan Plaza Murillo’ya gidiyoruz. Oradan La Paz’ın zenginlerinin oturduğu şehir dışındaki kalın duvarlarla çevrili villaları görüyoruz. Elbette bir kısım insan Morales’i istemeyecek. En büyük şikayet şeker ve yiyecek fiyatlarını artması. Buna karşılık fakirlere, hamile kadınlara ve öğrencilere yardım yapılmaya başlanmış.
Şehirde mikro denilen minibüs ya da eski otobüslerden oluşan bir ulaşım sistemi var. Üzerinde nereye gideceği yazılı. El kaldırıyorsun duruyor. Çok ucuza isteğin yere gidiyorsun.
AY VADİSİ

Sonunda ay vadisi denen bir yere gidiyoruz orası da çok yağmur yağdığı için girilmesi tehlike hale gelmiş ve gezmemize müsaade etmiyorlar. Ben bir kafamı uzatıyorum. Değişik bir toprak yapısı derin vadiler, dik tepeler oluşturmuş.
Akşam lüks bir otelin onbeşinci katında pisco sour denen buraya ait bir içki içiyorum. Daha doğrusu her ülke farklı içkiyle limonu karıştırıp adına da pisco sour diyor.


Oradan da halk danslarının yapıldığı şık bir lokantaya gidiyorum. Ülkenin çeşitli yerlerine ait dans gösterileri yapılıyor ve değişik orkestralar müzik ziyafeti veriyorlar.
La Paz’da cadılar çarşısı diye bir yer var. Orada batıl inanışlar için gerekli malzemeler satılıyor. Paçamama heykelleri, tütsü takımları ve lama yavrularının doğmadan anne karnından çıkarılıp kurutulmuşları var. Bunları yeni ev yaparken evin temelinin dört köşesine uğur ve korusun diye koyuyorlarmış.
Ayrıca bir kilise deerimiş mumlardan duvara ev çizen bir çift gördüm. İzmirdeki hıdrellez geleneğine ne çok benziyor. Çiğdem benim için neler neler çizdi ama benim inançsızlığımdan mı nedir hiçbiri gerçekleşmedi.:))
DOĞMAMIŞ LAMA YAVRULARI

Bir de şehrin ortasında kalın ve yüksek duvarlarla çevrili La Paz cezaevi var. Burayı gardiyanlara rüşvet vererek rehberli olarak gezebiliyormuşsun. Nitekim Arjantin de rastladığım bir İsveçli kadın gezmiş. Cezaevinde aileler çocukları ile kalabiliyormuş. Ayrıca paran varsa kendine özel mekan yaptırabiliyormuşsun. Bu kadın gezerken rehberlik yapan mahkum onların da bu işten para kazandığını söylüyor. Anlattıkları inanılmazdı. Söylentiye göre bu gezilerden biri youtube a düştükten sonra işi biraz daha sıkı tutuyorlarmış. Bunun manası daha yüksek rüşvet vermek gerekiyor herhalde.
8.03.2011
Sabah erkenden balonlar,yapraklar ve şeritlerle süslü aramızla Capocabana’ya yola çıkıyorum. Yanımda Kore kökenli yine bir Kanadalı oturuyor. Yolda otobüsten iniyoruz. Yolcular teknelerle otobüs ise uyduruk bir salla karşıya geçiyor.

BÜYÜLÜ OTOBÜSÜMÜZ

Titikaka gölünün çevresinden çok güzel manzaralarla Copacabana’ya varıyoruz. Copacabana iki dağın etrafında kurulu. Dağların arasındaki bölge tamamen turistik. Oteller, lokantalar,internet kafeler ve turizm ofisleri var. Dağın diğer iki yanında yerliler yaşıyor. Burası Bolivya ile Peru arasında durak yeri. Dünyanın üzerinde deniz araçların çalıştığı 3800 metredeki en yüksek gölü. Anlamı “Titi” büyük kedi, “kaka” kaya anlamında. İki kelimenin tercümesi “Puma kayası”.Efsaneye göre İlk İnka Kralı “Isla Del Sol”de yani Güneş adasında kedi başını andıran bir kaya üzerine çıkar. Diğer bir efsaneye göre de İnka’lar İspanyollara bir gemi ile altın götürürken İspanyolar krallarını öldürüyor ve buna kızan İknalar gemiyi batırıyorlar. Titikaka gölünde hala altın arayanlar varmış. Ancak gölün 8400 km2 olduğunu düşünürseniz derinliği de 250 metreyi geçiyor bu altınlar daha çok aranacak herhalde.

GÖLDE GÜN BATIMI
Gölün yarısı Peru’ya ait yarısı Bolivaya’ya.Tekne esas olarak turistlerle dolu. Ama Bolivya lı bir iki aile de var. Genç bir kadın var sırtındaki renkli torbada bebesiyle. Bütün yolu ayakta geliyor. Yanında kocası var şu çocuğu biraz da ben taşıyım demiyor. Zaten yolda ufacık bir kızla erkek çocuğuna rastlıyorum. Kızın sırtında yük var. Küçükten eğitiliyorlar yani. Bütün satış standlarında kadınlar var. Dolmuş muavinlerinin bile çoğu kadınlar.
KÜÇÜK KIZ VE YÜKÜ

Göle karşı tek sakıncası 5. katta olan manzaralı bir odada kalıyorum. Öğlen yemekte Şili’li makla tanışıyorum. Avukat olmuş ama ailesinin mobilya işinde çalışıyormuş. Ne telefonu ne de kamerası var. Hüzünlü ve ruh gibi bir hali var. Bana bugün yoldaşlık yapıyor. Beraber şehrin ortasındaki meşhur yerli meryemin olduğu katedrali geziyoruz. Katedral meydanında balon ve çiceklerle süslü arabalar kutsanmak için bekliyor. Şehri dolaşıyoruz. Karnavalın son günü olduğu için lokantaların çoğu kapalı,halk sokaklarda ve havai fişek gösterisi yapılıyor.
9.03.2012
Sabah erkenden tekneyle isla del sol yani güneş adasına yola çıkıyorum. Bu adada yerleşim yerleri çok sınırlı. Her yerleşim yerine girerken ayak bastı parası veriyorsun. Dağları teraslamışlar. Bakla,mısır gibi bitkiler yetiştiriyorlar. Rehber İspanyolca anlatıyor. İnkaların önemli yerleşim yerlerinden birini geziyoruz. Sunak alanlarını, suyu depoladıkları sarnıçları ve dağa oyulmuş yüzü görüyoruz. Tam anlamıyorum anlattıklarını. Ama manzara olağan üstü. Şapkam başımda olduğu ve güneş kremi sürdüğüm halde pancar gibi yanıyorum.
GÜNEŞ ADASINDA İNKALARIN YAPTIKLARI YOL

Güneş adasında karşısında ay adası var. Güneşin güneş asından ayın ay adasından doğduğuna inanıyorlar. Akşam kendime yerel meyvalardan ve buranın içkisi olan sanganiden oluşan bir ziyafet çekiyorum. Odamdan muhteşem gün bir gün batımı ve yeni ayın doğuşunu izliyorum.

Hiç yorum yok: