Cumartesi, Ocak 29, 2011

DUNYANIN UCUNDAKI SEHIR USHUAIA

Bugün aylaklık yapacağım. Yeni hostelime yerleştikten sonra sokaklarda dolanıyorum. Cezaevinden döndürülmüş bir müze var.onu arıyorum ama yanlış müzeye gidiyorum. Valilerden birinin evi. Matah bir şey yok. İkinci müze buranın yerlilerine ait. Epey ilginç. Buranın yerlileri Yamana’ları anlatıyor. 1800 lerde buraya bir İngiliz misyoner geliyor, yerlilerin dillerini öğreniyor ve bir sözlük hazırlıyor. Ushuaia’ya yönetici olması teklif ediliyor ama o kabul etmiyor. Bugün buranın en meşhur gezi alanı olan Hamberton çiftliğine yerleşiyor. Ben bu adamı çok sevdim. Onun 5. kuşak torunları şimdi bu çiftliği işletiyor ve para kazanıyorlar. Ushuaia’da gidilecek en önemli yerlerden biri.
VALININ EVININ BAHCESI BU CICEKLER HER YERDE VAR

Oradan eskiden cezaevi olan müzeye gidiyorum . Gerçekten ilginç bir müze. Benmüzelere pek bayılmam. Ama bu müze gerek cezaevinin, gerek buranın ve güney kutbunun tarihini çok güzel anlatıyor. Geçmişte Ushuaia Sibirya gibi mahkumların sürgün yeri imiş ve açık cezaevi imiş. Açık olmasına rağmen kimse kaçamamiş. Zira kaçanlar bir süre sonra soğuktan ve açlıktan hapishaneye geri dönüyorlarmış. Bir tek siyasi bir tutuklu kaçmış onu da almaya bir gemi gelmiş yani örgüt işi.bir de komik bir hikaye var. Kepçe kulaklı adamın biri üç beş kişi öldürmüş . Bu adamın katil olma sebebi kulaklarıdır diye düşünüp kulaklarını ameliyat etmişler.
CEZAEVİNİN İÇİ
CEZAEVİNİN PLANI ŞİMDİ MÜZE

Cezaevini mahkumlara 1902 yılında yaptırmışlar. İlginç bir mimarisi var. Mahkumların hayatlarını ve bu bölgenin, güney kutbunun keşfini gösteren belgeler var. 3 saat keyifli bir gezi yapıyorum. Bu arada bir yığın gemi batmış. Onları da gösteriyor . Ben de bir gemi yolcuğu yapacağım. Umarım batmaz.:)
BATIK BİR GEMİ:)

26.01.2011
Bugün bir yığın para bayılıp bir tur aldım. Penguen adasına gideceğim. Öğlenden sonra 1.5 Saat otobüsle Harberton çiftliğine gidiyoruz. Oradan bir botla penguenlerin adasına. İnanılmaz bir görüntü. Her taraf penguen dolu. İki çeşit penguen var . Bir cins kavuniçi ayaklı onlardan 24 çift var diğerleri bütün adayı kaplamış . 3000 çift ve ayrıca yavrular . Yavrular tüylerini dökene kadar denize giremiyorlar, anneleri ve babaları onları besliyor. Baba penguen önden gelip yuvayı yapıyor. Arkadan gelen kadınlar adam için mücadele ediyorlar. Hayatın her alanı böyle mi ne? Dünyada 17 çeşit penguen varmış. Kanatlarını açıp arkaya doğru yaslanarak paytak paytak yürüyorlar. Bir kısmı yüzünü güneşe dönmüş biz çok yavaş hareket ediyoruz onları ürkütmemek için. Denizde de yüzerken aynı ördeği andırıyorlar.
BU BOTLA ADAYA GİDİYORUZ
BİR ADA DOLUSU PENGUEN


Bu adaya neden geldikleri bilinmiyor ama bütün ada penguen dolu. Kavuniçi ayaklar evlerini taşların olduğu yere yapıyor, diğerleri kumların içine. Kış gelince kuzeye gidiyorlar. İnanılmaz keyifli . Ayaklarımız altında yürüyorlar. Poz veriyorlar. Güneşe yüzlerini dönüyorlar. Çok şekerler . Iyi ki gelmişim diyorum. Böyle bir şey insan hayatında bir kere görebilir herhalde.
PENGUEN AİLESİ ANNELERİ ÇOCUKLARIN TÜYLERİNİ TEMİZLİYOR
YAVRU PENGUENLERİN TÜYLERİ TAM DÖKÜLMEMİŞ

Akşam üstü yemekten sonra şarabımızı alıp Feyyazla deniz kıyısında dolanıyoruz.Hava saat 11 gibi kararıyor.Yani burası beyaz geceler gibi.

GECE GEÇ KARARIYOR FEYYAZ LA SOKAKALRDA ŞARAP İÇEREK DOLANIYORUZ

Akşam hostelde oda arkadaşım Lily ile tanışıyorum.Güney Koreli,editör ve 6 ay Güney Amerikada gezecek. Çok keyifli bir sohbet ediyoruz. Bize iki şili’li çocuk da katılıyor. Turizm okuyorlarmış stajlarını Antarktikaya giden gemide yapacaklarmış. Onları öldürüp yerlerine geçip biz nasıl geçeriz diye çeşitli planlar yapıyoruz. Antarktikaya gidiş gemiyle11 gün sürüyor, 10 gün de orada tatil yapıyorsunuz 4000 dolar bayılıp dönüyorsunuz.
LİLY,FEYYAZ VE BEN HOSTELİMİZİN ÖNÜNDE

27.01.2011
Bu sabah Feyyaz’la buluşuyoruz. Ve buradaki meşhur Martial buzuluna doğru yola çıkıyoruz. 7 km ama yokuş. Laflıyarak çıkıyoruz. Yolda bizim hostelde olan Brezilyalı iki kızla karşılayoruz. Hem de Rio de Jenario’dan. Onlar da bize katılıyorlar. Tepeye tırmanıyoruz.

BUZUL YOLUNDA ÜÇ GÜZEL
BUZUL FATİHİ

Bizim Brezilalılar karı görünce çıldırıyorlar. Hava çok soğuk. Buzul diye en önemli aktiviteyi sunuyorlar ya. Nursencim bizim Ergisu ‘daki buzulun biraz büyüyü.bknz fotolar. Onları orada bırakıp biz dönüyoruz. Ağaçlar arasından yürüyüp hostele geliyoruz. Yemek yapıyoruz. Bonfile,salata,mantı ve şarap. İngilizler var Antartikaya gidiyorlar. Onları da öldürsek mi diye düşünüyoruz. Yahu her şey güzel. Ben bu gezme işini artık bırakıp bir yelkenli almak istiyordum ama galiba gezmeye devam edeceğim.
28.01.2011
Bugün kendime tatil verdim. Oturma yeri çok güzel manzaralı bir hostele geçtim. Sabah okyanus kıyısına yürüdüm ve And dağlarına selam verdim. Ushuaia’nın evleri çok şirin. Genelde küçük ve renkli.burası 6 ay arkla kaplı olduğu için herhalde insanlar evleri cart sarı,mor,yeşil gibi boyamışlar.

MAVİ KÜÇÜK EV
Hostelde internet bağlantısı bir türlü sağlanamadı. Öğleden sonra Puerto Natales de rehberlik yapan Cemle buluştuk. Gezim ile ilgili bir yığın fikir aldım.
BAŞI BULUTLU AND DAĞLARI

Akşam hostelin salonunda çok güzel vakit geçirdik. Arjantinli 2 portekizce hocasıyla biraz İspanyolca konuştum. Lily şarap kraker ve sucuk getirdi. Feyyaz da gelince ekip tamam oldu. Bir de Amerikalı iki kardeş bize katıldı. Onlar gemiyle en uçtaki adaya gidip üç gün orada kaldıktan sonra gemiyle Puerto Arenas’a geçeceklermiş. Pahalı ama ilginç bir gezi yapıyorlar. Birisi gitar taşıyor ama çalmıyor. Ben çal falan deyince aynı odada kaldığımız için yatağımın başına gelip çalmaya söz veriyor ama nerdddeeeee. Bu Amerikalılara güvenilmez zaten. Velhasıl bütün akşam ye, iç,kıkırda fıkırda geçti.
29.01.2011
Şu anda havaalanında El Calafateye gidecek uçağı bekliyorum.

GUNEY AMERIKA FOTOGRAFLARI

http://picasaweb.google.com/fotonergiz/

Salı, Ocak 25, 2011

BUENOS AİRES VE YOLLARA DEVAM

22.01.2011
Bugün Buenos Aires’deki son gecem.önceden kararlaştırdığımız gibi dışarıda bir şeyler atıştırıp tango izlemeye gideceğiz. Palermo Viejo’da yemek yiyip saat onda halkın milonga yapmaya gittiği salona gidiyoruz. Erken olduğu için ders var siz dans edemezsiniz diyorlar. Bu arada ben en seksi elbisemi giymişim. Bilenler bilir kırmızı askılı, eteği fırfırlı dar elbise. Geziye çıktığımdan beri ilk makyajımı yapmışım. Alicia kaldırırlarsa tango yapacak mısın diye soruyor. Ben yıllar önce tango dersi aldığım ve Barlas’la dans ettiğim için bu işi kıvırırım diye düşünüyorum. Kalkarım deyince Alicia bana bir garip bakıyor.
BİR ORTA YAŞLI HANIM VE BİR GENÇ ÇOCUK TANGO DERSİNDE


Gittiğimiz yer büyük bir salon etrafına masalar yerleşmiş,ortada pist. Saat 11 den sonra şık giyimli erkek ve kadınlar salona gelmeye başlıyorlar. Pist doluyor. 3-4 parça tango çaldıktan sonra müzik kısa bir süre için rock,caz gibi ritim değiştiriyor. O zaman herkes yerine oturuyor ve çiftler değişiyor. Erkekler istediği hanıma teklif ediyorlar. İyi dans eden kadınlar hiç oturmuyor. Devamlı müşterileri var. En iyi dans eden erkeklerde yaşlılar.

TANGO SALONU
Şarap içerek izliyoruz. Beni dansa kaldıran yok. Halbuki güzelim,şıkım,seksiyim. Alicia’ya soruyorum neden? Fotograf makinen var turist olduğunu anladıkları için kaldırmıyorlar diyor. Bir ara kamerayı kaldırsam mı diye düşünüyorum. Ama o kadar güzel tango yapanları görünce zaten biraz tırsmışım kalsın kamera masada diyorum.
O ara inanılmaz bir şey oluyor. Bir adam masaya yaklaşıp bana yaklaşıp ‘bailar?’ yani dans eder misin diyor. Ben tedirginim ama Alicia veDanile’ gülücükler attırarak dansa kalkıyorum. Daha iki adım atıyoruz adam anlıyor benim halimi ‘sakinleş’ diyor. Bereket 3 dakika falan sonra müzik caza geçiyor adam da ben de kurtuluyoruz. Kibar adam beni şöyle bir döndürüyor ve yerime götürüyor . Tabi sonra kimse dansa falan kaldırmıyor ama olsun ben yine de çok mutlu hissediyorum.

yAŞLI ADAM GENÇ KADIN

22.01.2011
Bu akşam başlıyacak 40 saatlik bir Patagonya yolculuğum var. Bavulumdan ağırlık azaltmak için lüzumsuz olduğunu anladığım eşyaları boşaltıyorum. Cumartesi sabahı olduğu için Alicia’nın annesi mate içmeye geliyor. Öğlen için Daniel mangal yakıyor ve et ile püre yemeği yapıyor bize.
DANİEL MANGALIN BAŞINDA

Öğlenden sonra Daniel ile bir fotoğraf sergisine gidiyoruz. Eski askeri deniz lisesi. Son darbe sırasında burası işkence merkezi olarak kullanılmış. Şimdi bir bölümü Plaza de Mayo annelerinin kültür merkezi. Bu binaya yakın bir teknik okul var. Çocuklar okuldan kaçıp deniz lisesinin köşesinde gırgır yaparlarmış. Bir mahkum hapisten çıktıktan sonra anılarını anlatırken o çocukların seslerini duymanın kendisine ne kadar iyi geldiğini anlatınca dinleyiclerden biri sahneye çıkıp o haylaz çocuklardan biri bendim diyor. Birbirlerine sarılıyorlar.
ESKİ İŞKENCE MERKEZİ ŞİMDİ MÜZE

Kültür merkezinde iki sergi var. Biri kadın hareketinin geçmişi üzerine diğeri de ‘unutmayalım’ isimli askeri yönetim devrine ait. Bizdeki gibi toplu mezarlar bulunuyor. Beyaz eşarplı anneler DNA bankası oluşturuyorlar ve kayıpları bulmak için bu konuda çok ciddi araştırmalar yapıyorlar. Hatta Che Guevera’nın Bolivya’daki kemiklerinin tespitini
de onlar yapıyorlar.
Akşamüzeri Alicia ve Daniel beni terminale geçirmeye geliyorlar. Çok duygulanıyorum. Orada öğreniyorum ki Ushuaia’ya otobüs bileti alabilirmişim. Şimdi Rio Gallegos diye bir yere gidiyorum. Oradan aynı gün otobüs bulabilirsem devam edeceğim. Yok bulamadım ki muhtemelen öyle olacak ertesi gün devam edeceğim. Bir gün kaybetmiş olacağım. 8 şubat ta gemi biletim olduğu için boş yere vakit kaybetmek canımı sıkıyor doğrusu. Macera da buna diyorsun herhalde.
Bu sefer otobüste üst katta ama en öndeyim. Muhteşem bir şey. Yanıma genç bir çocuk oturdu. Ben İspanyolca neredensin falan derken oğlan bülbül gibi İngilizce konuşuyor. Ben nasıl İspanyolca öğreneceğim.? Tiyatrocu oğlan Ipoduma bir sürü müzik yükledi. Tiyatrocuymuş ayrıca bir orkestrada bateri çalıyormuş ve anneannesini ziyarete gidiyormuş. Yarı yola kadar yol arkadaşım.
Bu otobüs yarı yatar. En ön olduğu için rahat bacaklarını uzatabiliyorsun. Üç öğün yemek veriyorlar. Sabah 10 öğlen bir akşam da 10 da. Dün gece yemek servisi yapıldı. Pilav ,ekmek peynir ,salam ve tatlı var. Biraz zayıf geldi bana ama bu da 2. sınıf otobüs. Ben önümdekileri tatlı dahil bitirince adam sıcak tavuk ve püre getirmez mi? Meğer öğlen ve akşam yemeklerinde sıcak yemek olurmuş.
Otobüs dilenci vapuru gibi. Neredeyse her şehirde duruyor. Yolcu indirip bindiriyor. Güneye indikçe ağaçlar yok oluyor. Göz alabildiğine pampalar yani bozkır. Yolun yarısı geçti. 16 saat kaldı. Gözümde büyütmem yanlışmış. En önde pek keyifle gidiyorum.
Bu gece güneşin batımı muhteşem oldu. Hatta foça’daki gün batımından daha güzel ve uzun. Sanırım 1.5 saat sürdü renkler giderek koyulaştı. Sonra ay doğdu. Işınları denize vurdu. Gel de uyu şimdi. Şair olup şiir yazabilsem diyorum.


24.01.2011
Sabah Rio Gallegos’a varıyoruz. Hiç umudum yokken Ushuaia giden otobüsün son iki koltuğundan birini satın alıyorum. Ve ben binince otobüs kalkıyor. Bu da 17 saat sürecek bir
yolculuk. Yani toplam 57 saatlik bir yolculukla dünyanın ucuna varacağım.
EVETTT. Patagonyadayım. Yani dünyanın ucu Ushuaia diye Arjantin’in en ucu. Buradan Antartikaya gemiler kalkıyor. Otobüste inanılmaz bir şey oluyor bir çocuk türkmüsünüz diye yanıma geliyor. Feyyaz. Benden daha çılgın. Üç kuruş parayla yollara düşmüş. Bisikletçi. Türkiye turu yapmış bisikletle. Arjantin’i de Türkiye sanıyor. Ne ingilizce ne İspanyolca biliyor. Dünyanın bir ucuna gelmiş. Ben bu cahil cesareti diyorum o macera diyor. Laflıyoruz .yol hızlı geçiyor. Önce Arjantin sınırında bekliyoruz sonra Şili. Ve mucize gerçekleşiyor. Macellan boğazını geçiyoruz.
MACELLAN BOĞAZI
AZ KALSIN UÇACAKTIM


MACELLAN BOĞAZI

Otobüsteki herkes heyecanlı. Rüzgardan uçmamak için etrafa tutunuyoruz ama çok mutluyuz. Ve Tierra del Fuega yani Ateş topraklarındayız. İspanyol geldiklerinde yerliler ateş yaktıkları için uzaktan ateşi görüp bu bölgeye o adı vermişler.
FEYYAZLA ATEŞ TOPRAKLARINDAYIZ

Tekrar Şili sınırı tekrar Arjantine giriş. Ve biteviye uzanan pampalar. Ama yolda her an bir sürpriz oluyor. Hafif bir yağmur başlayınca tam renkleriyle tam bir gökkuşağı çıkyor. Sonra yanında ikincisi… siz hiç tam bir gök kuşağı gördünüz mü? Ben ilk defa bu kadar yedi rengin belli olduğu tam bir gök kuşağı gördüm.


9 da varması gereken otobüs gece 12:30 da Ushuaia ya varıyor. Feyyaz dert etmiyor . çadırı falan var. Ben biraz panikliyorum. Bir adam bir hostel adresi tutuşturuyor elimizi. Otobüsteki bütün turistler oraya yollanıyor. Son yatağı adam bana veriyor. 16 kişilik bir odanın bir ranzası. Kendimi hemen yatağa atıyorum. 55 saat sonra başım yastık görecek. Ama o ne bir süre sonra yatak sallanmaya başlıyor. Bir süre sonra yine. Anlıyorum altta yatan çocuk horlamamdan rahatsız oluyor ama ne yapayım. 16 kişilik odada yatmayı kabul ederken bunu düşünüp kulaklarına tıkaç takacaktın. Ben horlamama mani olamam ki. Velhasıl gece doğru dürüst uyuyamıyorum.
25.01.2011
Sabah erkenden kalkıp kendime 4 kişilik bir oda olan hostel arıyorum. Her yer dolu. Küçük bir yer buluyorum. İki gece burada kalacağım sonraki iki gece de hoş bir yerde yer ayırtıyorum. Cumartesi günü için de uçaktan El Calafate’ye yerimi alınca keyfim yerine geliyor.
Velhasıl keyfim yerine geliyor.

Cumartesi, Ocak 22, 2011

YOLLARDAN

21.01.2011
Sabah dokuz. Otobüs yolculukları çok keyifli. Dün akşam 7 de bindim. Koltukları yatan lüks otobüsle gidiyorum. Utanmasam yayılmış yatarken bir fotografımı çekeceğim. Battaniye ve küçük bir yastık da verdi bu firma. Neden bilmem burada gün batımları çok uzun sürüyor. Bir de bulutlu oldu mu gökyüzü seyrine doyum olmuyor.


OTOBÜS YATARKEN GÖRÜNMÜYOR MAALESEF
Şansıma bu gece dolunay da var. Arada biraz kitap okuyorum. Biraz etrafı seyrediyorum. Akşam 9 gibi yemek servisi yapılıyor. Otobüs hiç durmadan gidiyor. Bu firma çok iyi çıktı. Gelirkenki böyle değildi. Yemek THY larının yemekleri kadar bol ve güzel. Hatta şarap servisi bile var. Bir bardak şarabı içsen ne olacak içmesen ne olacak. Ama insana bir keyif veriyor ne hoş bir firmaymış bu diyorsun. Ha sahi buralara gelecekler için firmanın adı Crucero Del Notre . Öbür kötü firma da Singer. Aslıda hizmet sektörü böyle bir şey; ufak bir ilgi her şeyi değiştiriyor. Nilüfer firması ilk işe başladığında otobüslere ufak bir şeyler koydu. Yastık,dondurma falan gibi.Bir de İstanbulda servis işini çok iyi organize ettiler. Ben herkese Nilüferle gidin dedikçe benim kızlar dalga geçerdi. Ortak mısın oraya diye. Ama bakın şimdi Nilüfer de yer bulamıyorsunuz .Hem Varan kadar lüks sunuyorlar hem de fiyatları çok daha ucuz. Yakında Varan ve Ulusoy batarsa hiç şaşmam. Tabi bunda bizdeki uçak fiyatlarının ucuzluğu da rol oynayacak. Burada uçaklar çok pahalı muhtemelen ondan otobüsler bu kadar gelişmiş.


OTOBÜS
Bu sefer yerim otobüsün üst katında. Biraz hızlı gidersek ya da bozuk yolda üst kat trende gider gibi sallanıyor. Bu insanın uykusunu getiriyor ve benim bir itirazı yok. 11 saat uyuyorum. Gece arada bir gözümü açıp dolunayı ve etrafı seyrediyorum. Buenos Aires’e yaklaştıkça doğa değişmeye başladı. Kuzeydeki yüksek ve sık ağaçlı tropikal görüntünün yerini bazen sarı bazen yeşil gözün alabildiği düzlükler ve zaman zaman orada otlayan inekler aldı. Bir de Yunanistan’daki gibi burada da kaza olan yerlere ufak mum yakılacak bir köşe yapmışlar. Sürücüler için de uyarıcı oluyor herhalde.


Birazdan kahvaltı servisi başlar.
.

Perşembe, Ocak 20, 2011

İGUAZU ŞELALELERİ DEVAM

19.01.2011
Sabah erkenden kalkıp otobüsle şelalelerin olduğu parka gidiyorum. Sanki bütün Arjantin parka gelmiş gibi kalabalık var. Ormanda kamyonla gezinti, şelalelere giden bir bot ve daha sonra da nehir gezisinde oluşan bir paket alıp 250 peso veriyorum. Ormanda gezi faslı palavra ama şelalelerin altına kadar botla gitmek olağanüstüydü. Bot şelalelerin dibine kadar gidiyor ve sırılsıklam oluyorsunuz. Size bir torba veriyorlar her şeyi onun içine koyuyorsunuz. Şelaleler inanılmaz fotograflarını koyacağım ama esas video çektim oranın havasını verebilecek onu yükleyebilecek miyim bilmiyorum. Bütün gün dolanıyorum. Çeşit çeşit kuşlar, renk renk el kadar kocaman kelebekler, kertenkeleler ortalıkta dolanıyor. Maymunlar da varmış ama bana denk gelmedi. 60 bin hektardan oluşan doğal bir park.
BU BOTLARLA MACERA BAŞLIYOR


İçinde mini bir tren çalışıyor. Kalabalık olduğu için beklemek zorunda kalıyorum epey bir. En son devin ağzı denilen yere geliyorum. Olağanüstü bir görüntü, ses ve su damlaları. Son bot gezisini buranın yerli halkından bir adam İspanyolca anlatıyor. Yarı anlıyor yarı anlamıyorum. Yanımdaki kız bana tercüme ediyor. Nerelisin deyince baba Filistinli, anne Ukraynadan kız da Fransa’da yaşıyormuş. Keyifli bir günün ardından hostele geliyorum. Bu gece oda arkadaşım Tayvanlı bir kız. Bahçede otururken bir de Hollandalı bize katılıyor. Birazdan da Alman bir oğlan. Dünyanın her yerinden insanlar bir masada keyifli bir sohbet.

20.01.2011
Bugün kendime tatil verdim. Bu şehri gezdim sabahtan. Olağanüstü güzel. Tek katlı evler tropik orman gibi bahçelerin içinde. Jardin de Picaflores diye bir adamın evine gittim. Giriş 10 peso. Evin bahçesinde humming birds denen bir kuş cinsi var. Bizde var mı bilemiyorum. Ufak kuşlar renk renk.uzun gagaları var onlar da çeşit çeşit renk. Kuşlara tatlı su koymuşlar. Uzun gagalarını deliğe sokup su içiyorlar ,bu arada deli gibi kanat çırpıp oldukları yerde yani havada öyle duruyorlar. Ayrıca bahçede çeşit çeşit başka kuşlar da var. Ev sahibi çok akılı kendi keyfi için bir şey yapıp bir de ondan para kazanıyor. Ben oradayken 5 kişi daha geldi.
KUŞLAR

Oradan çıkıp Paraguay,Arjantin ve Brezilyanın birleştiği bir bölge var oraya gidiyorum. Yolda bir adama yol soruyorum. Adam İranlıymış kız kardeşi de bir Türkle evli ve istanbul’da
yaşıyormuş.
İRANLI ADAM
BURANIN YERLİLERİ DİLLERİNİ VE KÜLTÜRLERİNİ KORUYORLAR VE EL İŞİ SATIYORLAR

Sınırdan dönüşte nehir kıyısından yürüyorum. İlk defa yağmurluğumu almadım. Ne olur yağarsa bir yere sığınırım dedim. Ama nehir kıyısında sığınılacak yer yok. Yağmur bir anda başladı. Benim pek umurumda değil de fotoğraf makinama bir şey olur diye korkuyorum. Bereket ağaçlar var. Onlar bir nevi şemsiye görevi görüyor. Lokal bir yerde et ve salatadan oluşan öğle yemeğimi yiyorum. Burada etler muhteşem. Hayvanlar doğal ortamda büyüyor. Hazalcım kulakların çınlasın burası tam sana göre. Akşam 22 saatlik yataklı otobüsle Buenos Aires’e dönüyorum. Cumartesi de Ppatagonya yolcuyum. Şili sınırında problem varmış. Bakalaım ben gidene kadar belki yollar açılır.
GALİBA BU SEFER FOTOGRAFLARI KOYMAYI BAŞARDIM. ŞELALE FOTOGRAFLARININ DEVAMI
http://picasaweb.google.com/fotonergiz/IguazuSelaleleriArjantinTaraf#
İGUAZU ŞEHRİ FOTOGRAFLARI İÇİN
http://picasaweb.google.com/fotonergiz/IGUAZUSEHRI#

UMARIM BU SEFER BU BLOG BİRŞEYE BENZEDİ

Çarşamba, Ocak 19, 2011

İguazu Şelaleleri Brezilya tarafı fotografları

http://picasaweb.google.com/fotonergiz/IguazuSelaleriBrezilyaTaraf#

Buenos Aires Devam ve İguazu şelaleleri

araya fotograf koymak istdim ama beceremedim. fotolar için başka adres bildireceğim yarın.

12.01.2011
Bugün Puerto Madero’nun arkasındaki bataklık alana gideceğim. Burası kendiliğinden oluşmuş ekolojik bir park. Çeşitli kuşların ,hayvanların bitkilerin olduğu iddia edilen bir park. İddia edilen diyorum zira tam öğlen sıcağında gittiğim ve 1.5 saat yürümek zorunda kaldığım bu parkta bir kelebek,iki papağan ve biraz da kuştan başka bir şey göremiyorum ve yorulduğumla kalıyorum. Oradan şehrin içine doğru yürürken bir patlama sesleri duyuyorum ve korkuyorum açıkası. Bir ara cadde kapatılmış ve orada liman işcilerinin eylemi var. Bir yandan konuşmalar yapılırken arada sırada da ses bombası patlatıyorlar dikkat çekmek için.
Arjantin eyalet sistemi ile yönetiliyor. Başkanları eski bir gerilla Cristina Kirchner.Daha önceki başkan Nestor Kirchner’in eşi. Arjantin’in ilk seçimle iş başına gelen kadın cumhurbaşkanı. Biz de nasıl sağcı ve solcu(!) Atatürkçüler varsa burada da sağcı ve solcu Peroncular varmış.
Parkta dolaşırken o kadar yorulmuşum ki oturacak bir yer arıyorum.Ara sokaklarda Barbaro diye eski bir lokantada yemek yiyorum. Su 3 lira şarap 4 lira olunca tabi ki şarap içiyorum. Halbuki sıcakla baş edebilmek için su içmem gerekmiş. Kendimi eve zor atıyorum. İgauzu şelalelerine ve güneye gitmek için otobüs biletlerimi alıyorum. Uçak biletleri çok pahalı ayrıca da otobüsler yataklıymış ,yemek servisi varmış ve ülkeyi görerek gitmek hoş olacak diye düşünüyorum. İguazu şelaleri birşey değil. 22 saat. Esas Patagonya’ya giderken ne yapacağımı bilmiyorum.40 saat ve en konforlu otobüslerde yer bulamadığım için bir alt gruptan biletimi aldım. Haydi hayırlısı.
Bu akşam yine ben yemek yapmaya karar verdim. Her sebze yok. Zeytinyağlı kabak, salata ve et yapacağım ama kabak bulmak çok kolay değil. Arjantinliler pek fazla sebze yemiyorlar. Sebzeyi genellikle Bolivyalı manavlar satıyorlar. Yakındaki bir manava gidiyorum. Hem ucuz hem çok çeşit var diyorlar. Manavda sıra numarası alarak alışveriş yapıyorsunuz. Sıra bana gelince padomima kopuyor. Ben manavın bir köşesine koşup kabakları gösteriyorum, oradan öbür köşeye domatesleri, sonra marul ve meyveleri… Manav, müşteriler ve ben çok eğleniyoruz. Yandaki kasap daha da eğlenceli. Adam soruyor ne istiyorsun diye. Ne isteyeceğim et istiyorum. Eliyle orasını burasını gösteriyor.Burada bin bir çeşit et var. Ben de elimi bir o taraf bir bu tarafa çeviriyorum ızgaralık et istediğimi anlatmaya çalışıyorum. Bu böyle bir süre devam ediyor. Sonunda adam İngilizce biliyor musun demez mi? İkimizde gülmeye başlıyoruz. Alicia ve Daniel yemeklerimi seviyorlar. Zaten pek yemek yedikleri yok. Sabah kahvaltısı kızarmış ekmek,krem peynir ve reçel. Her sabah. Öğlen bir yemek yapılıyor. Akşam da bir şey yemiyorlar doğru dürüst. Ben peynir ekmek ister misiniz dersem bir parça yiyorlar.
13.01.2001
Perşembe günleri Alicia’nın annesini ziyaret günleriymiş. Haayde 82 yaşında. Bu yaşında bilgisayar öğrenmeye başlamış. Kocası işlettikleri bakkal dükkanında vurularak öldürülmüş. Şu anda kardeşiyle yaşıyor. Onun yaşadığı mahalle genellikle tek katlı. Arkalarında bahçeleri,havuzları olan şirin evler oluşuyor. Çeşitli yemekleri yiyoruz. Ben biraz da İspanyolca konuşmak imkanı buluyorum.
PLAZA DE MAYO
Öğleden sonra Plaza de Mayo meydanına gideceğiz. Arjantin’li annelerin 1977 den beri her Perşembe toplandıkları hükümet konağı Rosaro’nun karşısındaki meydan. 1976-1983 yılları arasında Arjantin’in başında bulanan cunta zamanında annelere göre 30 bin, askerlere göre 9 bin, şimdiki sosyalist hükümete göre 11 bin kişi ‘kaybolmuş’. Bunlardan 500 ü tutukluların yeni doğan çocukları asker ailelerine evlatlık olarak verilmiş. Çocuklarını arayan anneler birbirlerini bulmuşlar ve her Perşembe Plaza de Mayo meydanında toplanmaya başlamışlar. Cunta zamanı insanların toplanması yasak olduğu için polis annelere yürüyün demiş onlarda meydandaki anıtın etrafında o gün bugün Perşembe günleri yürümeye başlamışlar. Başlarına kayıp çocuklarının isimleri yazan beyaz eşarplar bağlamışlar. Bu eylem sonunda feminist bir harekete dönüşüyor. Evlerinde yemek yapan, çocuklarına bakan anneler sokaklara dökülüyor ve militan oluyorlar. Arjantin’de ve dünyada baskıya karşı sembol oluşturuyorlar. Bizde de Cumartesi annelerinin onlardan ilham almış olması çok muhtemel.
Bugün Perşembe ve ben Plaza de Mayo anneannelerine –artık onlar anneanne- gideceğim. Bugün için bütün programımı değiştirdim. Buenos Aires deki programımı bir hafta uzattım . Bu tarih yazan insanlarla birlikte olmak benim için çok önemliydi.
Saat 3.5 da meydandaydık. Anneler geleneklerini sürdürüyorlar ama artık çocuklarının devrimci idealleri için talepleri var. Okulları ,kütüphaneleri,kültür merkezleri var.Gençlere burs veriyorlar.
Ben çok heyecanlıyım. Beyaz başörtüleri ile anneler geliyorlar. Pankartlarını açıp yürüyorlar.
‘alerta alerta que estan vivos todos los ideales de los desparecidos’ ‘Dikkat dikkat kaybolanların idealleri hala yaşıyor’ diye slogan atıyorlar. Meydana gelen diğer kişiler de ‘madres de la plaza, el pueblo las abraza’ ‘ Meydanın anneleri halk sizi kucaklıyor’ diye onlara sesliyor. Anneler çok yaşlanmış. Bazıları torunlarının kollarında yürüyorlar. İnanılmaz duygusal anlar benim için . tabi ben bir sulu gözlü olarak ağlıyorum bol bol. Annelerle meydanın etrafında dönüyorum ve slogan atıyorum.
Daniel ve alicia’nın benden önceki İngiliz misafirleri ile buluşuyor ve üst katında tango yapılan bir kafeye gidiyoruz. Saat erken olduğu için dans eden çok az çift var. Biz kafede oturup sohbet ediyoruz.İngiliz çift 5 haftadır Arjantinde geziyorlarmış. Bana epey ipucu veriyorlar. Türkiye’nin de hemen her yerini gezmişler.
Akşam yine Gladys’lere davetliyiz. Bizden başka bir süredir Almanya ‘da yaşayan Pedro ve Katerina var. Arjantin’e dönmek üzere gelmişler iş arıyorlar. Mauricio muhteşem bir domuz eti yemeği hazırlamış. Afiyetle yiyoruz. Yine güzel bir sohbet var. Yarı anlıyor yarı anlamıyorum.
Daniel yıllardır pinpoint denilen bir teknikle fotograf çekiyor . bize bu tekniği anlatıyor. Yuvarlak ya da kare kutu yapıyor. İçine film ya da fotoğraf kağıdı koyuyor. Duruma göre 1 dakikadan 3 aya kadar oraya gelen ışığı fotograf haline getiriyor. Arjantin’de bu tekniği kullanan tanınmış fotografçılardan biri. Bilgi için.

14.01.2011
Bu şekilde yazmaya devam edebilecek miyim bilemiyorum. Ama gittiği yere kadar gitsin bakalım. Bugün bilgisayarla olan işlerimi yapıyorum. Bütün günümü alıyor hatta eksik bile kalıyor. Akşam Palermo meydanına gidiyoruz. Meydan çok kalabalık. Bir kafede oturup şarap içiyoruz. Daha sonra tango yapılan bir kafeye gidiyoruz. Ama çok geç gittiğimiz için her yer dolu. Burası Arjantinlilerin milonga için gittiği bir mekan haftaya daha erken gitmeye karar veriyoruz.
15.01.2011
Bugün Tigre yolcusuyuz. Tigre Buenos Aires’e bir saat uzaklıkta Parana ile Uruguay nehrnin birleştirdiği yerdeki bir delta. Suların Inanılmaz bir manzara var. Nehirin kolları ve aralarda kanallar kanalların kenarında büyüklü küçüklü evler var. Her evin önünde kendine ait iskelesi var. Kanalların suyu kahverengi ancak Alicia temiz olduğunu ,kuzeyden gelen bitkilerin suya bu rengi verdiğini söylüyor.nitekim çoluk çocuk yüzüyor zaten. Bitkiler birikerek adacıklar oluşturuyor,zamanla adacıkların üzerinde ağaçlar kök salıyor ve ortaya bu ucu bucağı belli olmayan kanallar ve adalar çıkıyor. Her kanalın adı var ve her evin numarası aynen sokaklar gibi.
Ana nehirde geçen vapurlara el kaldırıp biniyor istediğiniz yere gidiyorsunuz. Kanalların arasında yürüyoruz. Buradaki sükuneti ve manzaranın güzelliğini anlatmak için şair falan olmak lazım. Ne demek istediğimi fotograflar daha iyi anlatabilir.
Yolda ekolojik çiftlik yazısı görünce gidelim diyoruz. Ormanın içinde perişan bir kulübe. İçeride bir genç kız ve yakışıklı bir oğlan. Ekolojik bir proje, bir ütopya kurma peşindeler. İkisi de çok heyecanlı özellikle oğlan. Heyecanla anlatıyor,suyu nasıl arıttıklarını,nasıl yediklerinin tohumlarını sakladıklarını ve kendi kendine yeten bir ekolojik tip yer yaratacaklarını gözlerinden ateş fışkırarak inançla bize anlatıyorlar. Oraya gönüllüler beklediğini söylüyor.
Dönüşte tren bozuluyor. Yarım saatlik yolu üç saatte alıyoruz ve perişan bir halde eve dönüyoruz.
16.01.2011
Daniel üniversite dışında özel ders veriyor. Bu öğrencilerinin birinin çiftliğine pikniğe gidiyoruz. San Pedro diye Parana nehri kıyısında bir şehre yakın bir çiftlik. Ağaçlar gökyüzüne ulaşıyor neredeyse. Ucu bucağı görünmeyen ovanın bir bölümünde dört beş tek katlı evler var. Burada Pedro’nun – evine misafir gittiğimiz çocuk- dedesi ve babaannesi, amcası ve karısı, annesi ve babası kalıyormuş. Ayrıca çiftlikte bakıcının da evi var. Evlerin içi müze gibi. Kütüphaneleri, kuzineleri yanında modern ocaklarda zamana uymuş. Babaanne ve dede ölmüş. Anneler ve amcalarda şehre taşınmışlar. Çiftlik de Pedro ve arkadaşlarına kalmış.
Sabah arabalarıyla bizi alıyorlar ve konvoy halinde çiftliğe gidiyoruz. Pedro ve kız arkadaşı her türlü alışverişi yapmışlar. Daha sonra masraflar paylaşılacak. Bugün devamlı yenilip içiliyor. Önce milföy gibi bir tatlı geliyor. Sonra salam ve peynir. Ve nihayet mangaldan çeşit çeşit etler, patates, soğan ve közlenmiş biberler geliyor. Ben her piknik değişimde Alicia düzeltiyor. Piknik değil mangal partisi diye. Anladığım kadarıyla özel bir şey bu mangal partisi. Grup iki çocukla birlikte 13 kişi. Bol bol gülünüp espri yapılıyor. Hiçbir şey anlamıyorum. Çok da umursamıyorum. Manzara o kadar güzel ki. Ayrıca mangalın başındaki Pedro’yala İngilizce sohbet ediyoruz. Aslında herkes İngilizce biliyor ama kendi havalarındalar haklı olarak.
Sofrayı hazırlarken bir fırtına kopuyor. Bir anda kara bulutlar ve semayı kaplıyor, şimşekler çakıyor ve bardaktan boşanırcasına bir yağmur. Bir saat kadar sürüyor. Renkler inanilmaz güzel.
Yemek sonrası nehir kenarına gidiyor ve mate içiyoruz. Zaten pek çok kişi de nehir kenarına gelmiş aynı şeyi yapıyor.
17.01.2011
Şu anda yataklı otobüsle İgauzu şelalelerine gidiyorum. Burada yataklı,yarı yataklı ve lüks diye üç çeşit otobüs var. Otobüsler iki katlı. Üçer koltuk var. Yani koltuklar geniş.gerçekten çok rahat. Otobüsde çay servisi falan var dediler ama 5 saattir elimize uyduruk bir kurabiye verildi. Akşam yemeği de verecekler sen yanına bir şey alma dediler. Ama bu gidişle aç bile kalabilirim . Uçak parasına gidiyorum. 225 tl civarında ve de 22 saat sürecek varmam.
18.012011
Yer ayırttığım hostele vardım.pek matah değil. Girer girmez 2gece kalacağım dedim.ama bu doğru değilmiş. Önce bir etrafa alıp sonra karar vermek lazım. Bunlar zamanla öğrenilecek anlaşılan.bu yeri internetten ayırtmıştım. Havuzu var diyordu. Havuz dediği ufak bir su birikintisi. Bahçe dediği de bir avlu. Yani biraz kazıklanmışım. Ama insan kazıklanarak öğreniyor herhalde.
Eşyalarımı bırakıp İguasu şelalerinin Brezilya tarafına görmek üzere otobüs terminaline gidiyorum. Arjantin ve brezilya arasında devamlı otobüsler çalışıyor. İki sınırı geçiyorsunuz. Brezilya tarafından başka bir otobüsle şelalere gidiyorum. Giriş içn 100 peso veriyorum. Bir otobüs sizi alıyor ve şelalelerin olduğu yere götürüyor. Bu arada çeşitli aktiviteler var. Kano ,yürüyüşler vb. hiç birine yüz vermiyorum. Zira Brezilya tarafı pahalı.yarın Arjantin tarafına geçip her bir şeyi yapacağım. Brezilya tarfından şelaleleri karşıdan görüyorsunuz. Tam 284 şelale var.Görüntü inanılmaz. Fotoğrafla anlatmak imkansız. Ben zaten kelimelere dökmekte özürlüyüm. En iyisi bir video. Şelalelerin yakınında bir platform var. Onun üzerinde yürürken sanki sular sizi alıp götürecek gibi hissediyorsunuz. Bu arada rengarenk kelebekler,kuşlar ve kertenkeleler görüyorsunuz. Otobüsle giderken bir ara duruyor ne oldu diyorsunuz önünüzden bir takım hayvanlar geçiyor. Fareden büyük tavşandan küçük. Buranın en muteber hayvanları. Keyifle sallana sallana geçiyorlar önümüzden. Kitapta bir kuş bölgesinden bahsediyor.Parque de avis. Ben uzak olduğunu sandım ve gitmedim. Meğer yakında bir yermiş. Otobüsle geçerken anladım. Şelalelerin Brezilya tarafını gezerken kuşparkı da rahatça gezilebilir. Benden sonra gideceklere ip ucu yarın sabah erkenden şelalelerin Arjantin tarafını gezeceğim. Oda arkadaşım Fillandiyalı şeker bir kız. Ve dışarıda dolunay var. Ben ne yapıyorum şimdi di mi? Git şarabını iç. Keyfine bak.

Cuma, Ocak 14, 2011

FOTOGRAFLAR

Arjantin'ne Varıyorum.

Buenos Aires
13 saatlik  denizlerin çöllerin üzerinden güzel bir uçuşla Sao Paula’ya vardık. Havaalanı çok kalabalıktı. Benim sabah Buenes Aires’e varmam için  7 saat kadar oyalanmam gerekiyordu. Uçağı  sabah 6 ya almıştım. Sao Paula havalanında oturacak bir yer bile olmadığını görünce Buenos Aires de vakit geçiririm dedim ve şansıma da kalkan bir uçakta yer buldum. Şu anda saat sabahın altısı. bir saat kadar daha oyalanıp beni burada misafir edecek insanların evine gideceğim.

Gezginlerin kurduğu benim bildiğim iki gönüllü grup var.Couchserving ve hospitalityclup. Bu gruplara üye olursanız geziniz sırasında sizi misafir edecek kişiler bulabiliyorsunuz. Böylece o kültürü daha yakından tanıma imkanınız  oluyor. Siz de imkanınız varsa evinizde gezginleri misafir ediyor dayanışmaya katılıyorsunuz.
Benim bu sabah evlerine gitmek için beklediğim Alicia ve Daniel daha önce Güzin’e ev sahipliği yapmışlar.
8.01.2011
Sabah 7.5 da Alicia ve Daniel’in evine varıyorum. Şehrin çıkışının tam sınırında eski bir evde yaşıyorlar. Evin mimarisi çok değişik. Zaten sokaklarda dolaştıkça görüyorsunuz ki aynı tipte iki ev yok. Hepsi farklı ve kimlikleri var. Evde uzun bir hol üçe bölünmüş. Oturma odası, çalışma odası ve yemek odası ile mutfak .Yan tarafta bir avlu var. Çicek dolu. Avlunun bir kısmının üzeri camla kaplı. O bölümde de oturulup her işinizi yapabilirsiniz.  Yatak odaları  açık tavana yakın bir bölmede.   Avludan üst kata çıkılıyor. Burada Daniel’in karanlık odası ve ikinci çalışma odası var. Ayrıca üst katta iki balkon var. Çicekler içinde .Ön taraf keyif yapmak için arka taraf çamaşır asmak vs işler için. Velhasıl çok değişik ilginç bir ev.
 Ev kitap dolu. İkisi de üniversitede hoca. Daniel fotograf hocası, Alicia proje planlaması dersi veriyor. Sırt çantalarını alıp her fırsatta geziye çıkıyorlar.
Cumartesi anneleri ziyaretimize geliyor. O İngilizce bilmiyor. İspanyolca anlamaya çalışıyorum ama işim çok zor. Ağızlarında lafı geveliyorlar.  Mahalleyi geziyoruz ve dinleniyorum. Muhteşem bir dondurmacıda mola veriyoruz. Gün batarken de yakındaki bir parka gidiyoruz. Koşanlar,mate içinler oyun oyunlarla dolu park. Yaşlıca bir grup adam yassı taşları atıp bir oyun oynuyorlar. Oyun ama bir ara ciddi bir münakaşa da oluyor. Aralarından biri mızıkcılık yaptı anlaşılan.
Burada Mate kültürü diye bir şey var. Mate yeşil çay tadında bir içki.Küçük bir bardak ve metal bir pipet var. Bitki bu bardağa konuyor. İçine sıcak su konuyor. Bir kişi mate servisini yapıyor. İlk servis yapılan su bitene kadar mateyi içiyor. Karıştırmak yasak. Bardağı servis yapana veriyor. Servisçi başı bardağa yeniden su koyuyor ve diğer kişiye veriyor. Bu sırayla böyle  tekrarlıyor. Teşekkür ederim deyince artık içmeyeceğim demek oluyor. Arjantin’de mate kültürü çok yaygın. İnsanlar yanlarında termosları ellerinde bardaklarıyla sokaklarda dolanıyorlar ya da parklarda oturup içiyorlar. Sana mate ikram edilmesi de dostluk gösterisi.
09.01.2011
Pazar günü Sen telmo için yola çıkıyoruz. Alicia inanılmaz bir rehber. Çok akıllı her konuda bana bilgi veriyor. Arjantin yıllarca askeri darbelerle cebelleştikten sonra nihayet sosyalist bir yönetime kavuşuyor ve işin en güzel yani bizim beceremediğimizi yapıyor ve darbecileri yargılıyor ve 80 yaş üstü adamları hapise atıyorlar. 
San Telmo’ya heykeltıraş bir arkadaşları Adrian Dorado. -Arjantin’in ödüllü heykeltıraşlarından- ve kız arkadaşı Carmen ile birlikte gidiyoruz. Şehir merkezi  otobüsle bir saat. Buenes Aires de caddeler  her yöne en az üç şerit. Ve çok sayıda otobüs var.Her taraf ağaç ve park dolu..Pazar günleri San Telmo da sokak pazarı var. Antikacılar,tangocular ve tabi bütün turistler orada. Bir çift çok keyifli dans ediyor, ders veriyor sonra da seyircilerden para topluyor.
 Çok keyifli bir turdan sonra lokal bir lokantada yemek yiyoruz. Porsiyonlar çok büyük. Kişi başı 40 peso,  15tl gibi bir fiyat ödüyoruz.  Ben Montevideo’ya gitmek istediğimden gemi tarifesini öğrenmek için limana doğru yürürken bir pencereye tıklatıyorlar. Paloma’nın evi. Genç, güzel bir televizyoncu. Onun evi de başka güzel ve değişik. Erkek arkadaşı Kübalı. Osain. Babası Santiago Alverez. Kastro  ve Allende ile belgeseller yapan bir film yapımcısı. Oğlunu Afrkalıların Che’ye taktığı lakabı vermiş. Kahve içip inanılmaz güzel sohbet ediyoruz. Onlar genellikle İspanyolca konuşuyor. Alicia bana tercüme ediyor. Bazen İngilizceye dönülüyor. Keyifli bir sohbet. Ama ben o kadar İspanyolca dersi aldığım halde anlamakta çok zorlanıyorum. Kelimeleri yutuyorlar anlamıyorum. Paloma bana beyaz eşarplı annelerle  ilgili iki dokumenter film veriyor benim ilgilendiğimi görünce.
Yaz olduğu için bütün fiyatlar 3 e 4 e katlanmış. Normal 200 peso olan Montevideo gemi biletleri 650 peso. Yol paraları, hostel paraları hepsi uçmuş. Yalnız fiyatlar uçmakla kalsa iyi. Yer bulmak da çok zor.  Hem bütçem , hem vakit olarak programı değiştirmem gerektiğini anlıyorum. Brezilyaya programdan çıkıyorum. Daha önce  altı aylık program yapmakta çok haklıymışım.
Akşam bir arkadaşlarını ziyarete gidiyoruz.  Yolda bir davul sesleri ve gürültüler duyuyoruz. Meğer her mahallenin kendi içinde oluşturduğu gruplar martta yapılacak karnaval için hazırlanırmış. Bu grup da bizim mahallenin takımı. Çoluk çocuk davul çalıp dans ediyorlar. Nasıl bir hazırlık ben tam anlamadım ama onların çok eğlendiği kesin.
Gladys ileMauricio. İkisi de teknik güzel sanatlar lisesinde öğretmen. Evleri resim müzesi gibi.zira ikisi de resim yapıyor. 24 yaşındaki oğulları gece bize gitar çalıyor ve değişik Arjentin müziklerinden örnekler çalıyor. Onlar İngilizce bilmediği için konuşmalar İspanyolca oluyor. Çoğunu anlamıyorum ama yine de az biraz İspanyolcamı çat pat döktürüyorum. Çok keyifli bir gece geçiriyoruz. Hepsi solcu insanlar. Bol bol Arjantin Türkiye politikaları üzerine konuşuyoruz ve ne kadar çok ortak noktamız olduğunu tespit ediyoruz.
10.01.2011
Pazartesi onlar doktora gideceği için ben de seyahat programımı yapmak üzere yollara dökülüyorum. Bir iki acenta geziyorum, otobüs terminaline uğruyorum. Sokaklarda sürtüyorum. Sokaklarda öpüşen gençler,  ele ele yürüyen yaşlı çiftlerle dolu. Karşılaştığınız herkes sizi bir yanağınızdan öpüyor. Yani herkes habire öpüşüyor.  Alicia ile Daniel de 30 yıllık evli olmalarına rağmen devamlı el ele ve öpüşüyorlar. Bana biraz ayıp oluyor ama yapacak bir şey yok..)
Eski bir tiyatroyu kitapçı olarak kullanan bir yere giriyorum. tavanda resimler ,localarda insanlar oturmuş kitap okuyor sahne ise kafe. çoketkileyici bir mekan.
Daha sonra Buenes Aires'in meşhur mezarlığı Recolataya gidiyorum.Heykel müzesi gibi bir mezarlık. Eve Peron'un mezarını ziyaret ediyorum.
Akşam  Gladis ile Mauricio yemeğe davet ediyoruz. Türk gecesi var. Fasulyeli pilav,salata, patlıcan ezme ve mücverden oluşan yemekleri ben hazırlıyorum. Mauricio’nun ailesi yıllar önce Irak’tan gelmiş  ama yine de kültürleri devam ettiği için çok mutlu oluyor. Yemek saat gece onda başlıyor yani benim neredeyse yatma saatimde.
11.01.2011
Salı günü Alicia ile Boca semtine gidiyoruz. Orası yoksulların ve hippi sanatçıların oturduğu bir yer. Ayrıca Boca Arjantin’nin en önemli futbol takımıymış. Sarı lacivert de renkleri. Benim de futbol bilgimin berbatlığı ortaya çıkıyor.            Bölgenin bir iki sokağı renk renk boyanmış. Çeşitli hediyelik eşya dükkanları var. Lokantalarda tango ve gauco dansları yapılıyor. Gaucolar Arjantin’in kovboyları. Sert iklime alıştıkları için dansları da çok sert hareketler ve bakışlardan oluşuyor. Kahvemizi keyifli içerken onları seyrediyoruz. Oradan şehrin merkezine gidiyoruz. Bir metro hattı var. 1913 de yapılmış .. Güney Amerikanın ilk metrosu.Hala o zamandaki ahşap vagonlar kullanılıyor. Ona biniyoruz. Trafiğe kapalı sokaklarda dolaşıyoruz. Her yerde tango yapan bir iki kişi var.Sonra da seyircilerden para topluyorlar. Eski bir kafede kahve içelim diyoruz. Kapıda en az otuz kişilik kuyruk var ve kapıda da bir bekçi. Ben rica ediyorum ve içeri bir göz atıyorum. Daha sonra gelip bir kahve içmeye karar veriyoruz.
Her yerde HAVANA y Aazan dükkanlar var. Ne olabilir değil mi? bilemediniz . Havana purosu değil. Alfajor denilen birçeşit tatlının en meşhur markası imiş. İki biskui arası ve etrafı çukulata kaplı lezzetli bir kurabiye. Doğrudan geliyor olsaydım gelirken getirmem gereken birşeymiş.


Perşembe, Ocak 06, 2011

Hayallerin Gerçekleşmesi

Bence hayaller çok önemlidir. Herşey hayalle başlar. Maalesef bazıları gerçekleşmiyebilir ama  bazıları da gerçekleşebilir. Benim de  sırt çantamı alıp altı ay Latin Amerikayı gezmek yıllardır hayalim olmuştur. Pek çok ülkeyi gezdiğim halde Latin Amerikaya hiç gitmedim bu hayalimden dolayı. Bir gün farkettim ki bu hayalimi gereksiz bir şekilde erteliyorum. Bunu farketmemde son zamanlarda kaybettiğim sevdiklerimin etkisi oldu. Tabi yeğenimin düğünü de beni motive etti.
 İspanyolca derslerimi tamamlamadan yola çıkmaya karar verdim. Ama benim karar vermem işi çözmedi. Elimi kırdığım için gezimi bir ay ertelemek zorunda kaldım. Ve süresini de altı aydan üç aya indirmek zorunda kaldım. Bu gezide bana cesaret veren Güzin ve Filiz’e çok teşekkür ediyorum. Pek çok arkadaşım bana deli gözüyle bakıyor. Belki de haklılar. Bu yaşımda, yalnız başıma, kesin bir program yapmadan yollara düşmek ne kadar akıllıcadır? Ama heyecan verici olduğu kesin. Benimle gelmeye söz veren arkadaşlarımın şu ya da bu mazereti çıkınca daha fazla ertelemeden hayallerimi gerçekleştirmeye koyuluyorum. Yıllardır bir hayalim daha var. Bir yelkenli alıp keyfini çıkarmak. Bunun için de amatör denizcilik sertifikamı aldım. Geriye bir atla üç nal kaldı yani......Bir de miço arıyorum tabiii.:))  Meriç???